Erich Fromm ve Rüya: Akıl Dışı Arzuların Ötesinde, Çok Katmanlı Bir Dil

Erich Fromm’un rüya anlayışı: Freud ve Jung’a eleştirel yaklaşım, Bergson’la kesişen “hatıra havuzu” perspektifi, rüyaların çok katmanlı dili ve günlük hayatla kurduğu dinamik bağ.

Erich Fromm ve Rüya: Akıl Dışı Arzuların Ötesinde, Çok Katmanlı Bir Dil

Erich Fromm ve Rüya: Akıl Dışı Arzuların Ötesinde, Çok Katmanlı Bir Dil

BİLGE TABİRCİ / İSTANBUL

Freud ve Jung’a Eleştirel Yaklaşım, Bergson’a Yakınlık

Erich Fromm, rüya kuramını oluştururken Freud ve Jung’u hem eleştirir hem de onlardan yararlanır; açıklamalarının önemli yanlarını alırken indirgemeci gördüğü noktaları dışarıda bırakır. Fromm’a göre Freud’un rüyayı “bastırılmış libidinal arzuların tatmini” olarak daraltması çoğu vakada yetersizdir; çünkü rüyalar yalnızca çocukluk kökenli cinsel dürtülerden değil, gün boyunca yaşanan olayların örgütlenmesinden ve ahlaki/akli değerlendirmelerden de beslenir. Jung’un rüyayı doğal ve anlamlı bir oluşum olarak kavrayışını paylaşsa da, sembollerin dinsel anlamlarla tek yönlü okunmasına itiraz eder: bir imge, bağlama göre birden çok ve zamanla değişen anlam taşıyabilir.

Hatıra Havuzu ve Uyanıklığın Dar Çerçevesi

Fromm, Bergson’un “hatıra havuzu” benzetmesine yaklaşır: Uyanıkken bilincimiz, dar ve işlevsel bir çerçeveye kapanır; bu yüzden geniş hafıza repertuarımızın küçük bir kısmını kullanırız. Uyku hâlinde ise dikkat gevşer, bilincin dış etkilerden arındığı bu alanda derin katmanlardan anılar yükselme fırsatı bulur. Fromm, rüyaların ortaya çıkışında yalnızca bedensel uyaranların değil; arzuların, korkuların ve düşüncelerin de etkinliğini sürdürdüğünü vurgular. Böylece rüya, geçmiş izler ile güncel duygulanımların buluştuğu bir zihinsel montaj hâline gelir.

Rüyaların Dili: Rastlantısal Semboller Değil, Öğrenilebilir Bir Anlatım

Fromm, rüya dilini ne bütünüyle “kişiye özel rastlantısal” ne de “dogmatik sözlükler” seviyesinde evrensel sayar. Ona göre rüyalar, insan doğasının akıl dışı yanlarını olduğu kadar etik seçimleri, değer çatışmalarını ve aklın kurucu işlemlerini de dışa vurur. Bu nedenle rüyadaki anlatım; metafor, çağrışım ve sahneleme yoluyla anlam üretir. Sembol, rüya sahibinin yaşam öyküsü, güncel gerilimleri ve kültürel envanteri içinde çözümlenmelidir.

Günlük Hayatın Etkisi: Olumlu–Olumsuz Yansımalar ve “Kurtarıcı” Senaryolar

Gün içinde karşılaşılan olaylar rüyanın tonunu belirgin biçimde etkiler. Olumlu yaşantılar rüyada destekleyici sahnelere dönüşebilir; aşırı olumsuzluk ise rüyayı, gerçeğin ağırlığına karşı “çıkış kapısı” rolüne iter. Fromm’a göre bu durum, rüyanın kaçıştan ziyade ruhsal denge ve anlam kurma çabasına işaret eder: Zihin, dağınık deneyimleri birleştirir, görünürde ilgisiz parçalar arasında bağ kurar ve bir “bütünlük” önerir.

Yorumlama İçin Yol Haritası: Bağlam, Etik Gerilim ve Anlatı Mantığı

Fromm’cu çerçevede sağlıklı bir yorum şu sorularla ilerler: Rüyadaki merkezî çatışma nedir? Sahneler hangi değer ikilemlerini görünür kılıyor? Günün hangi duygusal izleri (korku, arzu, kaygı) sahneyi taşıyor? Semboller, rüya sahibinin ilişkilerindeki ve toplumsal rolündeki gerilimlerle nasıl konuşuyor? Bu bakış, rüyayı salt dürtü boşalımı ya da tek çizgili dinsel gönderme olmaktan çıkarır; kişiyi etik ve bilişsel tercihlerine ayna tutan çok katmanlı bir anlatı olarak konumlar.

Sonuç: Özgürleşmiş Bilinç, Öğrenilebilir Bir Rüya Dili

Fromm için rüya, uykuda “özgürleşen” bilincin anlam kurma faaliyetidir. Çevreyi gözetmeye zorlayan gündüz görevlerinden sıyrılan zihin, içe dönerek malzemesini yeniden düzenler. Bu süreçte rüyalar, akıl dışı itkileri, ahlaki sezgileri ve toplumsal deneyimi bir araya getirir; bazen teselli, bazen uyarı, bazen de yaratıcı bir çözüm önerisi sunar. Dolayısıyla rüya, kehanet değil; insanın kendi hikâyesini, değerlerini ve çatışmalarını yeniden yazdığı dinamik bir dildir.


www.bilgetabirci.com