Rüyalar ve Psikolojik Analizi: Bilinçdışının Şifreli Dili
Rüyanın biyolojisinden psikodinamik şifrelerine uzanan kapsamlı rehber: REM’in zorunluluğu, semboller, sansür mekanizmaları, tekrarlayan temalar ve rüyaların terapötik kullanımı.

Rüyalar ve Psikolojik Analizi: Bilinçdışının Şifreli Dili
BİLGE TABİRCİ / ANTALYA
Rüyalar, yalnızca geceye ait merak uyandıran görüntüler değil; beynin fizyolojik döngüsüyle iç içe geçen, bilinçdışı istek ve çatışmaların şifreli ifadesi. Uykunun her iki saatinde yaklaşık 15–20 dakikalık rüyalı dönemler yaşanıyor; bu da tipik bir gecede 3–4 rüya demek. Kapalı göz kapaklarının altında hızla hareket eden göz küreleri, yani REM (Rapid Eye Movement) evresi rüyanın görünür işaretidir ve bu evrede uyandırılan kişiler rüyalarını daha ayrıntılı anımsar.
REM Olmadan Olmuyor: Rüyanın Biyolojik Gerekliliği
Rüya görmek fizyolojik bir ihtiyaç. Araştırmalar, bir gecelik REM yoksunluğunun ertesi gün “REM geri tepmesi”ne yol açtığını; yani REM süresinin iki katına çıkarak açığı kapattığını gösteriyor. REM evreleri uzun süre engellendiğinde ise gündüz halüsinasyonları ve hayal görme ortaya çıkabiliyor. Bu bulgular, rüyanın beyin dengesi ve ruhsal işlevler için vazgeçilmez olduğuna işaret ediyor.
Kuramlara Göre Rüya: Anlamsız mı, Pekiştirme mi, Şifre mi?
Rüyaların anlamı konusunda farklı yaklaşım ve tartışmalar var:
-
Davranışçı görüş rüyayı gün içindeki refleks kalıplarının kopyalanıp pekiştirildiği bir süreç olarak görür.
-
Bilişsel yaklaşım rüyayı, zihinsel şemaların ve bilişsel sistemin kendini düzenlediği aktif bir yerleşme süreci sayar.
-
Psikodinamik görüş (Freud ve Jung başta olmak üzere) rüyaları, bilinçdışı dürtülerin üstü örtülü biçimde deşarj edildiği, simge ve imajlarla kodlandığı bir “ifade alanı” olarak yorumlar. Bu çerçevede rüyalar hem rahatlatır hem de egonun ve süperegonun kabul edebileceği bir kılıfa bürünür.
Rüyanın Senaryosu: Sansür, Sembol ve “Ekonomiklik” İlkesi
Psikodinamik modele göre rüya, egonun özel bir parçasınca kurgulanan karmaşık bir senaryodur. Tehlikeli, bastırılmış içerik “kabuk” dediğimiz dolgu malzemeleriyle gizlenir; açık ve çok net görünen sahneler çoğu kez esas özü değil, dikkati dağıtan güvenli öğeleri temsil eder.
-
Yer değiştirme/deformasyon: Benlik için riskli duygu ve hedefler, daha az tehditkâr figürlere kaydırılır.
-
Ekonomiklik: Az sayıda figürle birden çok duygusal tema boşaltılır; öfke–sevgi gibi zıt duygular tek bir obje üzerinden temsil edilebilir.
-
“Zoom” ilkesi: Dışarıdan önemsiz görünen bir renk, eşya, ses ya da sayı derindeki çekirdeğe giden kilit ipucu olabilir.
-
Evrensel–kültürel–kişisel semboller: Aydınlık, karanlık, su gibi geniş anlam taşıyan imgelerin yanında, her bireyin yaşam öyküsünden türeyen benzersiz simgeler rüyanın gerçek anahtarlarıdır.
Tekrarlayan Rüyalar ve Kimlik Sembolleri
Tekrarlayan içerikler, sindirilmeyi bekleyen çatışmalara veya uzun soluklu ruhsal temalara işaret edebilir. Klinik gözlemler, ayakkabı (uygunluk, ilerleme, korunma) ve araç rüyalarının (bisiklet, otomobil, tren, gemi, uçak) kimlik ve kişilik örgütlenmesine dair ipuçları verdiğini; rüyada kimin direksiyonda olduğunun öz-denetim ve yönelim algısıyla yakından ilişkili olduğunu gösterir.
Rüyalar aynı zamanda egoyu olası kayıplara ve başarısızlıklara önceden hazırlayan bir “psikolojik tatbikat” işlevi görebilir: sınava geç kalma, sevilen birinin kaybı, takımın küme düşmesi gibi kurgular, zihnin dayanıklılığı artırma çabasıdır.
Terapötik Değer: Yorumdan Çok Duyguya Kulak Verin
Klinikte rüya çalışması, görüntüyü değil rüyanın duygusal tonunu merkeze alır. Hedef; danışanın çağrışımlarıyla rüyayı birlikte “tercüme etmek”, günlük yaşam–çocukluk anıları–mevcut çatışmalar arasında köprü kurmaktır. Bilgili ve deneyimli psikiyatrist/psikoterapistler için rüyalar; tanı koymada, terapi hedefi belirlemede ve değişimi izleme sürecinde verimli bir kaynaktır. Antalya’da yürütülen grup rüya çalışmaları da bu terapötik değeri pratiğe taşıyor.
Kaynak: Psikiyatrist ve Psikoterapist Emine Filiz Uluhan